BÜTÜN SUÇU, 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR….


2219a6b83e4c197a3b9a99a225419cb9_1299175074 74275_163024040395137_139930176037857_371564_2150629_n

Okul gazetesinde yayınlanan bir öğrencinin yazısı…

ATATÜRK…
Gençliğinde kot pantolon giyememiş.
Sevgilisinin elinden tutup
hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş…
Padişah ona Trablusgarp Cephesi’nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin,
first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş…

Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej eşliğinde
Mercedes’lerle gezememiş Anadolu’yu.. .
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basan
ayağında
spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş…
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş…
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir’den denize
döktükten sonra
timsah yürüyüşü de yapmamışlar…

Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!

Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden,
İsmet Pasa için Safiye Ayla’dan bir istek parçası isteyemeden gitti ..

Lozan Zaferi’nden sonra veya Cumhuriyet’in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.

Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Atatürk’e acıyorum…

Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir.

Aaaah ah… Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken…
Bunları yapmadı Atatürk…

Keyif çatmadı…
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı…

ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE
SADECE
BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.

BÜTÜN SUÇU

2 KADEH RAKI IÇMEKTI
O KADAR….

Kaynak http://nerdesinkursad.blogspot.com.tr/2009/08/okul-gazetesinde-yaynlanan-bir.html?spref=fb&m=1

İyi Düşünün


#bahar #çimenler #kirlar #uzandimsereserpe #guzelbirgun #ordaydim #sporting #sportivegirl #yesil #nature #olsaydim 💚💚💚

Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?

Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?

Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?

Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?

Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?

Çimlere uzandığınız oldu mu?

Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?

Hiç taş kaydırdınız mı?

Kaç kez kuşlara yem attınız?

Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?

Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?

Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerinde ki ışığı?

Kaç kez mektup aldınız bu yıl?

Eski bir dostunuzu aradınız mı bu hiç?

Kimseyle barıştınız mı bu yıl?

Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?

İyi bir yılın, bunlar gibi birçok

“küçük şeye”

bağlı olduğunu düşündünüz mü bu yıl?

Yayılın çimenlerin üzerine..

Acele edin..

Er veya geç..

Çimenler yayılacak üzerinize..

 

Fransız şair ve senarist Jacques Prévert

sky-grass-wallpaper-scenery-green-206789

AYŞE SIDIKA AVAR


AYŞE SIDIKA AVARSon Güncellenenler8

   Sıdıka Avar, 1901 yılında İstanbul, Cihangir´de dünyaya geldi. 12 yaşındayken babasını, daha sonra annesini kaybetti. Iki kız kardeşi ile birlikte teyzelerinin yanında kalmaya başladı. Aynı yıllarda Çapa Kız Öğretmen Okulu´na girdi. 1922´de Çapa´dan mezun olan Avar, Beşiktaş´ta Çerkez Mektebi ´nde öğretmenliğe başladı. Aynı yıl evlendi ve 1924´te tek çocuğu olan kızı dünyaya geldi. Eşiyle birlikte İzmir´e taşınan Avar, bir süre Musevi Mektebi´nde çalıştı. 1925´te İzmir Amerikan Kız Koleji´nde Türkçe öğretmeni olarak görev aldı. Bir yandan da beden eğitimi öğretmeni olan eşi Mehmet Bahattin Avar´la, yürüyüş, dağcılık ve diğer sportif çalıf çalışmalarda gençlere kılavuzluk yaptı. İzmir Kadınlar Hapishanesi´nde kadınlara okuma yazma öğretimini üstlendi.
Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü´ne girdi. Buradan mezun olunca kısa bir süre Bolu Kız Enstitüsü´nde görev yaptıktan sonra 1939 da Elazığ Kız Enstitüsü´ne öğretmen olarak atandı. Kısa bir süre sonra müdür yardımcılığı görevine getirildi. 1942´de, yeni kurulan Tokat Kız Enstitüsü Müdürlüğü´ne getirildi. 16 Haziran 1943´te Elazığ Kız Enstitüsü´ne müdür olarak döndü. Gerek Enstitü´de uyguladığı eğitim yöntemleri, yönetim anlayışı ve çalışmaları, gerek okulun öğrenci aldığı Elazığ, Tunceli ve Bingöl´ün ilçe, bucak ve köylerinden öğrenci toplamak; tatillerde onları evlerine dağıtmak için hayvan sırtında, kamyonlarla, yaya olarak yaptığı geziler geniş bir ilgi topladı ve birçok yerli, yabancı ziyaretlere, röportajlara konu oldu. Avar, Eylül 1950´de davetli olarak ABD´ye gitti ve incelemelerde bulundu.
1954 yılı sonunda Ankara´ya çağrılarak Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü´nde şube müdürlüğüne getirildi. 1959´da kendi isteği üzerine İstanbul Sultan Selim Kız Enstitüsü´ne edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. 27 Mayıs 1960 devriminden sonra Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü´ne getirildi, 2 yıl kadar bu görevde kaldı. Isteği üzerine, buradan, İstanbul Nişantaşı Kız Enstitüsü edebiyat öğretmenliği´ne nakledildi. Emekli olduğu 1 Ocak 1967 tarihine kadar bu görevde kaldı. 12 yıllık bir emeklilik hayatından sonra 16 Haziran 1979´da öldü.
Öğretmenlik yıllarının anılarını Dağ Çiçeklerim adlı kitapta toplamıştır.

Dağ Çiçekleri kitabı okumak için tıklayınız < Dag Ciceklerim kitabı pdf

ESENİŞ LİSESİ


Özel ESENİŞ LİSESİ’ inde
görev yapmış,bizlere emeği geçen
Öğretmenlerimizin bir kısmından oluşan kolaj

ATATÜRK DİYOR Kİ…


“Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.”

“Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır.”

“Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.”

“Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar iste bunları ele aldılar ve iste bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu.”

“İntisap etmekle bahtiyar olduğumuz İslam dinini, aşırlardan beri alışılmış olduğu üzere bir siyaset vasıtası mevkiinden kurtarmak ve yükseltmek elzem olduğu hakikatini müşehade ediyoruz. Mukaddes ve lahuti olan inançlarımızı ve vicdanlarımızı çapraşık ve değişken olan ve her türlü menfaat ve ihtirasların tecellisine sahne olan siyasetten ve siyasetle ilgili bütün hususlardan bir an evvel ve kesin olarak kurtarmak, milletin, dünya ve ahiret saadetinin emrettiği bir zarurettir.”

“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, halbuki hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.”

ATATÜRK İLE İLGİLİ ARŞİV BELGELERİ


ATATTÜRK DEVLET ARŞİVİ

Aşağıdaki linkde pdf olarak kayıtlıdır buradan okuyabilirsiniz.

Başbakanlık arşivinden alınmıştır.

ATATÜRK İLE İLGİLİ ARŞİV BELGELERİ

DOĞU ANADOLU VILAYETLERINİN ERZURUM KONGRESİ BEYANNAMESİ ( Tarihi: 7 Ağustos 1919 )


Not: Bu telgraf in arkasında Bab-ı Ali tarafından şu kayıt düşülmüştiir:

‘.İmzasız bu telgrafa cevap verilmesi gereksiz görüldüğünden, Müsteşar Beyefendiye iadesi.’.

OSMANLI FERMANLARI PDF


Aşağıdaki linki tıklayınız.

osmanli_fermanlari

ATATÜRK’TEN SON MEKTUP


Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş “yıl 1919, Mayısın 19’u” diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal’i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,
Mustafa Kemal’i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı,
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,
Mustafa Kemal’i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz,
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal’i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil,
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal’i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç ilerlememiş;
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek dururken,
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen,
Mustafa Kemal’i anlamak işitmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla,
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister,
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,yeter,
Mustafa Kemal’i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

YAZAN: HALİM YAĞCIOĞLU

Washington Enstitüsü uzmanının Türkiye ve Terör Raporu! / (Çeviri: Erkan GÜÇİZ)


İleti gönderen Erkan Güçiz » Pzr Ağu 16, 2015 6:02
“Türkiye’nin PKK’ya karşı savaşı neler getirecek?” başlıklı yazının sahibi, ABD istihbaratının ve küresel şirketlerin desteklediği ‘düşünce kuruluşu’ Washington Enstitüsü’nün Türkiye ve Yakın Doğu uzmanı Soner Çağaptay. 2012’de ‘hizmetlerinden’ dolayı, Washington Enstitüsü’nü fonlayan yahudi Aşkanazi hanedanı Beyer Ailesinin ‘fellow’u… Washington Enstitüsünün sitesinde yayınlanan ‘Raporunu’ dikkatinize sunuyoruz.

***

Türkiye’nin PKK’yla savaşı neler getirecek?

Soner Çağaptay
14 Ağustos 2015

Ateşkes şu an gündemde olmasa da her iki tarafın da şiddeti sınırlamak için politik sebepleri var; Öcalan Kürt milliyetçi hareketi üzerindeki otoritesini yeniden belirlemek istiyor, AKP ise erken seçimler öncesi kamu yoklamalarında bir yükselme peşinde. İki yıl süren ateşkes sona erdi, bu kavgadan kim kazançlı çıkacak ? Bu durumda ABD politikaları nasıl etkilenecek?

Geçmişe bakış
ABD, NATO, ve Ankara PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor. Örgütün kurucusu Öcalan ile 2012’de başlayan resmi barış görüşmelerine kadar Türkiye yaklaşık 40 yıl örgütle savaştı.1999’dan beri hapiste olan Öcalan’ın PKK ve Kürt milliyetçiliği hareketi üzerindeki son derece güçlü etkisi devam ediyor. Ankara, bu görüşmelerin barışçı bir sona gideceği ve Suriye’nin sınırdaki yerleşim bölgelerini kontrol altında tutan, PKK’nın bir kolu olan Batı Kürdistan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile gerginliği azaltacağı umudunda idi. PYD, IŞİD’e karşı ABD desteği ile, Kobane’nin savunmasında öne çıktı.

20 Temmuz’da iki ölümcül saldırı Türkiye’nin tepkisine sebep oldu. Kobane’nin karşısında, sınırın Türkiye tarafındaki Suruç’ta otuziki kişinin ölümüne sebep olan IŞİD intihar saldırısı, bir yılı aşan görüşmelerden sonra, Ankara’nın Suriye’deki IŞİD hedeflerini bombalamak için ABD’ye Türk üslerini kullanma izni verme kararını hızlandırdı. Aynı gün PKK, Adıyaman’da bir subayı öldürdü, iki askeri yaraladı; ardından iki gün sonra Suruç’a yakın Ceylanpınar’da, Suruç’taki IŞİD saldırısına karıştıkları iddiasıyla, iki polis memurunu öldürdü. Ankara, karşılık olarak 24 Temmuz’da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) sınırları içindeki Kandil Dağı’nda bulunan PKK kamplarına saldırdı. PKK, o günden bu yana, en az yirmibir Türk güvenlik gücü mensubunu öldürerek misilleme yaptı.

Artan şiddete rağmen Türkiye’nin, PKK çatışmasının her ay yüzlerce kişinin yaşamına mal olduğu 1990’lardaki katliam dönemine benzer bir ortama girdiği söylenemez. Aksine, ülke, kontrol altında tutulan bir çatışma sürecinde; PKK da, hükümet de topyekûn bir savaş taraftarı değil.

Türkiye ve PKK’nın sebepleri
Türkiye-PKK savaşının en ateşli günlerinde Ankara, sınır ötesi hareketlerle KBY’nin derinliklerindeki PKK militanlarına ve alt yapısına ciddi zarar veriyordu. Bugün ise Türkiye yalnız hava saldırıları ile yetiniyor; bu saldırıların PKK’yı felce uğrattığı veya çok sayıda zayiata sebep olduğunu gösteren bir kanıt yok.

Ankara’nın temel amacı PKK’yı zayıflatmak gibi görünüyor. Bazı Türk yorumculara göre PKK, barış görüşmelerini fırsat bilerek, Türkiye’nin güneydoğusunda, ileride olası Kürt bağımsızlığının alt yapısı için gerekli Kürt mahkemeleri ve vergi daireleri açarak bir “yeraltı devleti” kurdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve pek çok tarafsız uzmana göre bu sınırlı hava saldırıları, PKK’yı, geçmişte olduğu gibi zayıf bir elle, tekrar müzakere masasına dönmeye zorlayacak.

Her ne kadar Türk güvenlik mensuplarını öldürerek PKK ateşkese son verdiyse de şiddeti kontrol altında tutmak için onun da kendine göre sebepleri var. 1990’larda PKK’nın, güneydoğuda Kürtlerin çoğunlukta olduğu şehirleri işgali, AVM’lerin bombalanması, intihar saldırıları, Türk askerlerinin toplu katliamı gibi Türk halkının sabrını taşıran cüretkâr hareketleri vardı. Şimdi ise böylesine tahrik edici taktiklerden kaçınıyorlar.

Bu görünüşteki “sınırlama” PKK’nın askeri durumunu Kürt milliyetçi hareketten daha güçlü bir hale getirmek için olabilir. Son zamanlarda PKK, politik kolu Halkların Demokratik Partisi (HDP) yoluyla büyük ilerlemeler yaptı. HDP çeşitli liberal ve solcuları bünyesine katarak 2011 seçimlerinde yüzde 6.5 olan oy oranını ikiye katlayarak, 2015’de yüzde 13’ün üstüne çıkardı. Bu, 550 kişilik mecliste 80 sandalye demek; böylece HDP üçüncü sırada muhalefet ve Türk politikasında yeri olan barışçı bir güç oldu. PKK, Kürt hareketine yeniden şiddeti sokarak, HDP’nin parlak lideri Selahattin Demirtaş’ın ayağını da kaydırmaya çalışıyor.

Kontrollü Çatışmanın Olası Kazananları
Eğer çatışma sınırlı kalır ve kısa zamanda sonlanırsa Hem Erdoğan hem de Öcalan güçlenebilir. CHP ile koalisyon imkânsız görünüyor; Erdoğan, bu çatışmadan “PKK’yı susturan” güçlü adam olarak çıkabilir ve Kasım’da olası bir erken seçimde o ve AKP kârlı çıkabilir.

Öcalan bugüne kadar çatışma hakkında hiç konuşmadı. Eğer Öcalan şiddetin sonlandırılması çağrısı yapsa PKK’nin emre itaat edeceğine hiç şüphe yok. Böyle bir durum Apo’nun Kürt hareketi üzerindeki gücünü yenileyecek ve Türklere, barışı, yalnız onun getirebileceğini gösterecektir; görüşmelerde Apo yeniden Erdoğan’ın muhatabı olacaktır.

Öcalan için riskli olan önümüzdeki aylarda şiddetin kontrol dışına çıkmasıdır. Katliamı durdurabilse de Türklerin büyük bir bölümü ilerideki barış görüşmelerinde artık onu kabul etmeyebilir. Aynı şekilde, eğer çatışma topyekûn savaşa dönüşürse, Erdoğan’ın AKP’si seçimlerde yerini Milliyetçi Hareket Partisine bırakarak yenilgiyi tadabilir.

Bu risklere bakıldığında, Öcalan büyük olasılıkla Kasım’dan önce şiddetin sonlandırılması çağrısı yapacaktır. Bu da erken seçimlere doğru, anketlerde AKP oylarını yükseltecektir.

Washington nasıl etkilenir?
Ankara’nın IŞİD ile savaşa destek olmasının bedeli olarak ABD, Ankara’nın PKK’ya karşı hareketine şimdilik katlanıyor. Diğer yandan Washington, Türkiye ile PKK’nın barış sürecinin sürmesinden yanaydı ve bu sürecin tehlikeye girmesinden memnun değil.
Washington bir yandan Türkiye’nin PKK’ya karşı kendini savunma hakkının müdafisi olurken bir yandan da saldırıların PKK’ya mı yoksa Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan PYD’ye mi yöneltildiğini izleyecek. Washington IŞİD’e karşı mücadeleye Ankara’nın katılmasından memnun; 12 Ağustos’ta ABD savaş uçakları IŞİD hedeflerini bombalamak için Türkiye’nin İncirlik üssünden havalandı. Ama bu, ABD yöneticilerinin Türkiye’nin desteği uğruna PYD’yi feda edecekleri anlamına gelmez. Yani Washington PYD’nin hedef alınmaması için Türkiye’ye baskı uygulayacaktır.

Bu tutum, beklenmedik bir sonuç olarak PKK ile PYD’nin arasını açabilir; ve bu gelişme hem Ankara’yı hem de Washington’u memnun eder.

Soner Çağaptay, Henry Kissinger ve Condoleezza Rice gibi emekli ABD yöneticilerinin danışmanlık yaptığı The Washington Institute’de Türk Araştırmaları Bölümü Başkanıdır.

Kaynak: http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/implications-of-turkeys-war-against-the-pkk

Previous Older Entries Next Newer Entries

ESENİŞ LİSESİ MUHTELİF FOTOLAR

Eseniş havasını hala içlerinde hissedenler.

Posted by Ayhan Gençer on 4 Temmuz 2009 Cumartesi