Washington Enstitüsü uzmanının Türkiye ve Terör Raporu! / (Çeviri: Erkan GÜÇİZ)


İleti gönderen Erkan Güçiz » Pzr Ağu 16, 2015 6:02
“Türkiye’nin PKK’ya karşı savaşı neler getirecek?” başlıklı yazının sahibi, ABD istihbaratının ve küresel şirketlerin desteklediği ‘düşünce kuruluşu’ Washington Enstitüsü’nün Türkiye ve Yakın Doğu uzmanı Soner Çağaptay. 2012’de ‘hizmetlerinden’ dolayı, Washington Enstitüsü’nü fonlayan yahudi Aşkanazi hanedanı Beyer Ailesinin ‘fellow’u… Washington Enstitüsünün sitesinde yayınlanan ‘Raporunu’ dikkatinize sunuyoruz.

***

Türkiye’nin PKK’yla savaşı neler getirecek?

Soner Çağaptay
14 Ağustos 2015

Ateşkes şu an gündemde olmasa da her iki tarafın da şiddeti sınırlamak için politik sebepleri var; Öcalan Kürt milliyetçi hareketi üzerindeki otoritesini yeniden belirlemek istiyor, AKP ise erken seçimler öncesi kamu yoklamalarında bir yükselme peşinde. İki yıl süren ateşkes sona erdi, bu kavgadan kim kazançlı çıkacak ? Bu durumda ABD politikaları nasıl etkilenecek?

Geçmişe bakış
ABD, NATO, ve Ankara PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor. Örgütün kurucusu Öcalan ile 2012’de başlayan resmi barış görüşmelerine kadar Türkiye yaklaşık 40 yıl örgütle savaştı.1999’dan beri hapiste olan Öcalan’ın PKK ve Kürt milliyetçiliği hareketi üzerindeki son derece güçlü etkisi devam ediyor. Ankara, bu görüşmelerin barışçı bir sona gideceği ve Suriye’nin sınırdaki yerleşim bölgelerini kontrol altında tutan, PKK’nın bir kolu olan Batı Kürdistan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile gerginliği azaltacağı umudunda idi. PYD, IŞİD’e karşı ABD desteği ile, Kobane’nin savunmasında öne çıktı.

20 Temmuz’da iki ölümcül saldırı Türkiye’nin tepkisine sebep oldu. Kobane’nin karşısında, sınırın Türkiye tarafındaki Suruç’ta otuziki kişinin ölümüne sebep olan IŞİD intihar saldırısı, bir yılı aşan görüşmelerden sonra, Ankara’nın Suriye’deki IŞİD hedeflerini bombalamak için ABD’ye Türk üslerini kullanma izni verme kararını hızlandırdı. Aynı gün PKK, Adıyaman’da bir subayı öldürdü, iki askeri yaraladı; ardından iki gün sonra Suruç’a yakın Ceylanpınar’da, Suruç’taki IŞİD saldırısına karıştıkları iddiasıyla, iki polis memurunu öldürdü. Ankara, karşılık olarak 24 Temmuz’da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) sınırları içindeki Kandil Dağı’nda bulunan PKK kamplarına saldırdı. PKK, o günden bu yana, en az yirmibir Türk güvenlik gücü mensubunu öldürerek misilleme yaptı.

Artan şiddete rağmen Türkiye’nin, PKK çatışmasının her ay yüzlerce kişinin yaşamına mal olduğu 1990’lardaki katliam dönemine benzer bir ortama girdiği söylenemez. Aksine, ülke, kontrol altında tutulan bir çatışma sürecinde; PKK da, hükümet de topyekûn bir savaş taraftarı değil.

Türkiye ve PKK’nın sebepleri
Türkiye-PKK savaşının en ateşli günlerinde Ankara, sınır ötesi hareketlerle KBY’nin derinliklerindeki PKK militanlarına ve alt yapısına ciddi zarar veriyordu. Bugün ise Türkiye yalnız hava saldırıları ile yetiniyor; bu saldırıların PKK’yı felce uğrattığı veya çok sayıda zayiata sebep olduğunu gösteren bir kanıt yok.

Ankara’nın temel amacı PKK’yı zayıflatmak gibi görünüyor. Bazı Türk yorumculara göre PKK, barış görüşmelerini fırsat bilerek, Türkiye’nin güneydoğusunda, ileride olası Kürt bağımsızlığının alt yapısı için gerekli Kürt mahkemeleri ve vergi daireleri açarak bir “yeraltı devleti” kurdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve pek çok tarafsız uzmana göre bu sınırlı hava saldırıları, PKK’yı, geçmişte olduğu gibi zayıf bir elle, tekrar müzakere masasına dönmeye zorlayacak.

Her ne kadar Türk güvenlik mensuplarını öldürerek PKK ateşkese son verdiyse de şiddeti kontrol altında tutmak için onun da kendine göre sebepleri var. 1990’larda PKK’nın, güneydoğuda Kürtlerin çoğunlukta olduğu şehirleri işgali, AVM’lerin bombalanması, intihar saldırıları, Türk askerlerinin toplu katliamı gibi Türk halkının sabrını taşıran cüretkâr hareketleri vardı. Şimdi ise böylesine tahrik edici taktiklerden kaçınıyorlar.

Bu görünüşteki “sınırlama” PKK’nın askeri durumunu Kürt milliyetçi hareketten daha güçlü bir hale getirmek için olabilir. Son zamanlarda PKK, politik kolu Halkların Demokratik Partisi (HDP) yoluyla büyük ilerlemeler yaptı. HDP çeşitli liberal ve solcuları bünyesine katarak 2011 seçimlerinde yüzde 6.5 olan oy oranını ikiye katlayarak, 2015’de yüzde 13’ün üstüne çıkardı. Bu, 550 kişilik mecliste 80 sandalye demek; böylece HDP üçüncü sırada muhalefet ve Türk politikasında yeri olan barışçı bir güç oldu. PKK, Kürt hareketine yeniden şiddeti sokarak, HDP’nin parlak lideri Selahattin Demirtaş’ın ayağını da kaydırmaya çalışıyor.

Kontrollü Çatışmanın Olası Kazananları
Eğer çatışma sınırlı kalır ve kısa zamanda sonlanırsa Hem Erdoğan hem de Öcalan güçlenebilir. CHP ile koalisyon imkânsız görünüyor; Erdoğan, bu çatışmadan “PKK’yı susturan” güçlü adam olarak çıkabilir ve Kasım’da olası bir erken seçimde o ve AKP kârlı çıkabilir.

Öcalan bugüne kadar çatışma hakkında hiç konuşmadı. Eğer Öcalan şiddetin sonlandırılması çağrısı yapsa PKK’nin emre itaat edeceğine hiç şüphe yok. Böyle bir durum Apo’nun Kürt hareketi üzerindeki gücünü yenileyecek ve Türklere, barışı, yalnız onun getirebileceğini gösterecektir; görüşmelerde Apo yeniden Erdoğan’ın muhatabı olacaktır.

Öcalan için riskli olan önümüzdeki aylarda şiddetin kontrol dışına çıkmasıdır. Katliamı durdurabilse de Türklerin büyük bir bölümü ilerideki barış görüşmelerinde artık onu kabul etmeyebilir. Aynı şekilde, eğer çatışma topyekûn savaşa dönüşürse, Erdoğan’ın AKP’si seçimlerde yerini Milliyetçi Hareket Partisine bırakarak yenilgiyi tadabilir.

Bu risklere bakıldığında, Öcalan büyük olasılıkla Kasım’dan önce şiddetin sonlandırılması çağrısı yapacaktır. Bu da erken seçimlere doğru, anketlerde AKP oylarını yükseltecektir.

Washington nasıl etkilenir?
Ankara’nın IŞİD ile savaşa destek olmasının bedeli olarak ABD, Ankara’nın PKK’ya karşı hareketine şimdilik katlanıyor. Diğer yandan Washington, Türkiye ile PKK’nın barış sürecinin sürmesinden yanaydı ve bu sürecin tehlikeye girmesinden memnun değil.
Washington bir yandan Türkiye’nin PKK’ya karşı kendini savunma hakkının müdafisi olurken bir yandan da saldırıların PKK’ya mı yoksa Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan PYD’ye mi yöneltildiğini izleyecek. Washington IŞİD’e karşı mücadeleye Ankara’nın katılmasından memnun; 12 Ağustos’ta ABD savaş uçakları IŞİD hedeflerini bombalamak için Türkiye’nin İncirlik üssünden havalandı. Ama bu, ABD yöneticilerinin Türkiye’nin desteği uğruna PYD’yi feda edecekleri anlamına gelmez. Yani Washington PYD’nin hedef alınmaması için Türkiye’ye baskı uygulayacaktır.

Bu tutum, beklenmedik bir sonuç olarak PKK ile PYD’nin arasını açabilir; ve bu gelişme hem Ankara’yı hem de Washington’u memnun eder.

Soner Çağaptay, Henry Kissinger ve Condoleezza Rice gibi emekli ABD yöneticilerinin danışmanlık yaptığı The Washington Institute’de Türk Araştırmaları Bölümü Başkanıdır.

Kaynak: http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/implications-of-turkeys-war-against-the-pkk

ZOR İŞTİR TÜRK OLMAK..


Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektirSayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktırDüşmanın ardından rahmet okumak, kanlından helallik almaktırSabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır, kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir, balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır, yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.
Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.
Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak, annenin ardından “bir oğlum daha olsun, onu da göndereceğim” demesidir, Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken “vatan sağ olsun” demesidir.
Türk olmak “Türk çayında radyasyon olmaz” yalanları ile, “gusül abdesti alana aids bulaşmaz” dolanları ile yaşamaktır, Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.
Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir.
Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır, göz hakkına, diş kirasına saygıdır Türk olmak.
Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir, kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.
Türk olmak, milli maçta ağlamaktır.
Ayhan Işık’a, Belgin Doruk’a aşık olmaktır. Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir, sevdiceğinin elini bir tez tutamadan, toprağa girmektir.
En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir, eşkıyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.
Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.
Türk olmak Yunus’u bilmektir, Aşık Veysel’i sevmektir, Mevlana’yı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ve Hoca Yesevî -tek bir satırını okumasa da- yüreğinde taşımaktır.
Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü’nde…
Hayatın sana verdiklerine “nasip”, vermediklerine “kısmet” demektir, her işin “hayırlısına” inanmaktır ve “feleğe” küfretmektir ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.
Türk olmak, Asya’da batılı, Avrupa’da doğulu diye tepki görmektir.
Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.
Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.
Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir.
Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.
Türk olmak, buhran zamanında Arjantin’de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.
Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir.
Zor iştir Türk olmak.

Türk olmak Anadolu’da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir.

ESENİŞ LİSESİ MUHTELİF FOTOLAR

Eseniş havasını hala içlerinde hissedenler.

Posted by Ayhan Gençer on 4 Temmuz 2009 Cumartesi